aslandoğmuş köyü forum

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

ASLANDOĞMUŞ KÖYÜ WEB SİTESİ FORUM


    Nazım Hikmet şiirleri

    EMRE
    EMRE
    Admin


    Erkek
    Mesaj Sayısı : 432
    Yaş : 33
    Nerden : GEBZE
    Kayıt tarihi : 08/12/08

    Nazım Hikmet şiirleri - Sayfa 3 Empty Geri: Nazım Hikmet şiirleri

    Mesaj  EMRE Salı Ara. 09 2008, 12:46

    HİÇBİR AĞAÇ BÖYLE HARİKULADE BİR YEMİŞ VERMEMİŞTİR


    Topraktan ateşten ve denizden
    doğanların
    en mükemmeli doğacak bizden...
    .......................................
    .......................................
    ....................................... ve insanlar ellerini
    korkmadan
    düşünmeden
    birbirlerinin ellerine bırakarak
    yıldızlara bakarak:
    - "Yaşamak ne güzel şey!"
    diyecekler;
    bir insan gözü gibi derin
    bir salkım üzüm gibi serin
    bir ferah
    bir rahat
    bir işitilmemiş şarkı söyliyecekler...
    Hiçbir ağaç
    böyle harikulâde bir yemiş vermemiş
    olacaktır

    Ve en vadedici
    bir yaz gecesi bile
    böyle sesler
    böyle inanılmaz renklerle
    sabaha ermemiş olacaktır.
    Topraktan
    ateşten
    ve denizden
    doğanların
    en mükemmeli doğacak bizden.....................
    EMRE
    EMRE
    Admin


    Erkek
    Mesaj Sayısı : 432
    Yaş : 33
    Nerden : GEBZE
    Kayıt tarihi : 08/12/08

    Nazım Hikmet şiirleri - Sayfa 3 Empty Geri: Nazım Hikmet şiirleri

    Mesaj  EMRE Salı Ara. 09 2008, 12:47

    HİCİV VADİSİNDE BİR TECRÜBEİ KALEMİYE


    Bir varmış
    bir yokmuş.
    Develer tellallık edip satarken develeri,
    bir benim babam varmış,
    bir de bir zatımuhteremin pederi.
    Benim babam,
    dazlak kafalı ufak tefek bir adam.
    O bir zatımuhteremin pederi
    İkinci Sultan Hamidin
    meşhur hırsız seraskeri.
    Benim babam,
    dolu koymuş
    boş çıkmış,
    bütün ömrünce çevirmiş simsiyah defterleri.
    O, bir zatımuhteremin pederi -
    Yemen çölünde açlıktan ölenlerin
    suyundan, ekmeğinden çalarak,
    kumun üstüne akan kandan
    yüzde yüz komisyon alarak
    han, hamam, apartıman yapmış...
    Ey zatımuhterem!
    Şaire, "Kısa kes, diyelim, sözlerini!"
    Ölmüş sizin serasker
    peder.
    Benim de babam öldü.
    Ve dünyaya yummadan evvel
    ışıklı çocuk gözlerini
    siz onun yanındaydınız.
    Son beş papelin hesabını vermeden ölmesin, diye
    kalbinin atışını saydınız.
    Tutmuyordu babamın öpülesi elleri.
    O eller..
    Babamın gözleri artık
    simsiyah defterleri göremiyordu...
    Fakat yine siz haklısınız:
    o gündü hesap günü.
    Taktınız tenezzülen kendi elinizle siz
    bir ölünün burnuna gözlüğünü,
    beş papelin hesabını istediniz.
    İşte o hesabı şimdi ben veriyorum.
    Size bir tokat
    borcum vardı.
    Dikkat!
    Kolumu geriyorum.
    İkimiz karşı karşıyayız.
    Sizin peder ölmüş.
    Öldü benim babam.
    Karşı karşıya kaldık iki meşhur adam.
    Benim şöhretim nerden gelir,
    ben neyimle meşhurum -
    -MALUM!.
    Size gelince:
    sizi meşhur eden şey:
    hırsız bir babanın kanlı altınlarını çalan
    hırsız bir oğlun parasıdır.
    Sizin şöhretiniz:
    lanetle dolu bir yükün
    çuval darasıdır.
    Şöhretiniz:
    kıvrak çengiler, büyük kemancılar veren
    çingene çadırlarının yüz karasıdır.
    İnanmazsanız eğer,
    karıştırsın alim efendiler
    kalın yapraklı kitaplar gibi seneleri:
    anlarsınız ki, Edirne boyu
    çingeneleri,
    görmemiştir soyunuz gibi bir soyu...
    Bir varmış
    bir yokmuş.
    Develer tellallık edip satarken develeri,
    bir benim babam varmış,
    bir de bir zatımuhteremin pederi.
    Ey zatımuhterem!
    Ölmüş sizin serasker
    peder.
    Öldü benim babam.
    Karşı karşıya kaldık
    iki meşhur adam...
    1933
    EMRE
    EMRE
    Admin


    Erkek
    Mesaj Sayısı : 432
    Yaş : 33
    Nerden : GEBZE
    Kayıt tarihi : 08/12/08

    Nazım Hikmet şiirleri - Sayfa 3 Empty Geri: Nazım Hikmet şiirleri

    Mesaj  EMRE Salı Ara. 09 2008, 12:47

    HOŞ GELDİN


    Hoş geldin!
    Kesilmiş bir kol gibi
    omuz başımızdaydı boşluğun...
    Hoş geldin!
    Ayrılık uzun sürdü.
    Özledik.
    Gözledik...
    Hoş geldin!
    Biz
    bıraktığın gibiyiz.
    Ustalaştık biraz daha
    taşı kırmakta,
    dostu düşmandan ayırmakta...
    Hoş geldin.
    Yerin hazır.
    Hoş geldin.
    Dinleyip diyecek çok.
    Fakat uzun söze vaktimiz yok.
    YÜRÜYELİM.....
    1932
    EMRE
    EMRE
    Admin


    Erkek
    Mesaj Sayısı : 432
    Yaş : 33
    Nerden : GEBZE
    Kayıt tarihi : 08/12/08

    Nazım Hikmet şiirleri - Sayfa 3 Empty Geri: Nazım Hikmet şiirleri

    Mesaj  EMRE Salı Ara. 09 2008, 12:47

    HÜRRİYET KAVGASI


    Yine kitapları, türküleri, bayraklarıyla geldiler,
    dalga dalga aydınlık oldular,
    yürüdüler karanlığın üstüne.
    Meydanları zaptettiler yine.



    Beyazıt'ta şehit düşen
    silkinip kalktı kabrinden,
    ve elinde bir güneş gibi taşıyıp yarasını
    yıktı Şahmeran'ın mağarasını.



    Daha gün o gün değil, derlenip dürülmesin bayraklar.
    Dinleyin, duyduğunuz çakalların ulumasıdır.
    Safları sıklaştırın çocuklar,
    bu kavga faşizme karşı, bu kavga hürriyet kavgasıdır.

    1962
    EMRE
    EMRE
    Admin


    Erkek
    Mesaj Sayısı : 432
    Yaş : 33
    Nerden : GEBZE
    Kayıt tarihi : 08/12/08

    Nazım Hikmet şiirleri - Sayfa 3 Empty Geri: Nazım Hikmet şiirleri

    Mesaj  EMRE Salı Ara. 09 2008, 12:47

    İSTANBUL'DA TEVKİFANE AVLUSUNDA


    İstanbul'da, Tevkifane avlusunda



    İstanbul'da, Tevkifane avlusunda,
    güneşli bir kış günü, yağmurdan sonra,
    bulutlar, kırmızı kiremitler, duvarlar ve benim yüzüm
    yerde, su birikintilerinde kımıldanırken,
    ben, nefsimin ne kadar cesur, ne kadar alçak,
    ne kadar kuvvetli, ne kadar zayıf şeyi varsa
    hepsini taşıyarak :
    dünyayı, memleketimi ve seni düşündüm...


    1939 Şubat İstanbul Tevkifanesi






    Sevgilim



    Sevgilim,
    başlar önde, gözler alabildiğine açık,
    yanan şehirlerin kızıltısı,
    çiğnenen ekinler
    ve bitmez tükenmez ayak sesleri :
    gidiliyor.
    Ve insanlar katlediliyor :
    ağaçlardan ve danalardan
    daha rahat
    daha kolay
    daha çok.

    Sevgilim,
    bu ayak sesleri, bu katliâmda
    hürriyetimi, ekmeğimi ve seni kaybettiğim oldu,
    fakat açlığın, karanlığın ve çığlıkların içinden
    güneşli elleriyle kapımızı çalacak olan
    gelecek günlere güvenimi kaybetmedim hiçbir zaman...




    Fevkalade memnunum dünyaya geldiğime



    Fevkalâde memnunum dünyaya geldiğime,
    toprağını, aydınlığını, kavgasını ve ekmeğini seviyorum.
    Kutrunun ölçüsünü santimine kadar bilmeme rağmen
    ve meçhulüm değilken güneşin yanında oyuncaklığı
    dünya, inanılmayacak kadar büyüktür benim için.
    Dünyayı dolaşmak,
    görmediğim balıkları, yemişleri, yıldızları görmek isterdim.
    Halbuki ben
    yalnız yazılarda ve resimlerde yaptım Avrupa yolculuğumu.
    Mavi pulu Asya'da damgalanmış
    bir tek mektup bile almadım.
    Ben ve bizim mahalle bakkalı
    ikimiz de kuvvetle meçhulüz Amerika'da.
    Fakat ne zarar,
    Çin'den İspanya'ya, Ümit Burnu'ndan Alaska'ya kadar
    her mili bahride, her kilometrede dostum ve düşmanım var.
    Dostlar ki bir kerre bile selâmlaşmadık
    aynı ekmek, aynı hürriyet, aynı hasret için ölebiliriz.
    Ve düşmanlar ki kanıma susamışlar
    kanlarına susamışım.
    Benim kuvvetim :
    bu büyük dünyada yalnız olmamaklığımdır.
    Dünya ve insanları yüreğimde sır
    ilmimde muamma değildirler.
    Ben kurtarıp kellemi nida ve sual işaretlerinden,
    büyük kavgada
    açık ve endişesiz
    girdim safıma.
    Ve dışında bu safın
    toprak ve sen
    bana kâfi gelmiyorsunuz.
    Halbuki sen harikulâde güzelsin
    toprak sıcak ve güzeldir.





    Memleketimi seviyorum



    Memleketimi seviyorum :
    Çınarlarında kolan vurdum, hapisanelerinde yattım.
    Hiçbir şey gidermez iç sıkıntımı
    memleketimin şarkıları ve tütünü gibi.

    Memleketim :
    Bedreddin, Sinan, Yunus Emre ve Sakarya,
    kurşun kubbeler ve fabrika bacaları
    benim o kendi kendinden bile gizleyerek
    sarkık bıyıkları altından gülen halkımın eseridir.

    Memleketim.
    Memleketim ne kadar geniş :
    dolaşmakla bitmez, tükenmez gibi geliyor insana.
    Edirne, İzmir, Ulukışla, Maraş, Trabzon, Erzurum.
    Erzurum yaylasını yalnız türkülerinden tanıyorum
    ve güneye
    pamuk işleyenlere gitmek için
    Toroslardan bir kerre olsun geçemedim diye
    utanıyorum.

    Memleketim :
    develer, tren, Ford arabaları ve hasta eşekler,
    kavak
    söğüt
    ve kırmızı toprak.

    Memleketim.
    Çam ormanlarını, en tatlı suları ve dağ başı göllerini seven
    alabalık
    ve onun yarım kiloluğu
    pulsuz, gümüş derisinde kızıltılarla
    Bolu'nun Abant gölünde yüzer.

    Memleketim :
    Ankara ovasında keçiler :
    kumral, ipekli, uzun kürklerin pırıldaması.
    Yağlı, ağır fındığı Giresun'un.
    Al yanakları mis gibi kokan Amasya elması,
    zeytin
    incir
    kavun
    ve renk renk
    salkım salkım üzümler
    ve sonra karasaban
    ve sonra kara sığır
    ve sonra : ileri, güzel, iyi
    her şeyi
    hayran bir çocuk sevinciyle kabule hazır,
    çalışkan, namuslu, yiğit insanlarım
    yarı aç, yarı tok
    yarı esir..
    EMRE
    EMRE
    Admin


    Erkek
    Mesaj Sayısı : 432
    Yaş : 33
    Nerden : GEBZE
    Kayıt tarihi : 08/12/08

    Nazım Hikmet şiirleri - Sayfa 3 Empty Geri: Nazım Hikmet şiirleri

    Mesaj  EMRE Salı Ara. 09 2008, 12:47

    İYİMSER ADAM



    Çocukken sineklerin kanadını koparmadı
    teneke bağlamadı kedilerin kuyruğuna
    kibrit kutularına hapsetmedi hamamböceklerini
    karınca yuvalarını bozmadı
    büyüdü
    bütün bu işleri ona ettiler
    ölürken başucundaydım
    bir şiir oku dedi
    güneş üstüne deniz üstüne
    atom kazanlarıyla yapma aylar üstüne
    yüceliği üstüne insanlığın


    6 Aralık 1958
    EMRE
    EMRE
    Admin


    Erkek
    Mesaj Sayısı : 432
    Yaş : 33
    Nerden : GEBZE
    Kayıt tarihi : 08/12/08

    Nazım Hikmet şiirleri - Sayfa 3 Empty Geri: Nazım Hikmet şiirleri

    Mesaj  EMRE Salı Ara. 09 2008, 12:48

    İYİMSERLİK



    Şiirler yazarım
    basılmaz
    basılacaklar ama



    Bir mektup beklerim müjdeli
    belki de öldüğüm gün gelir
    mutlaka gelir ama



    Ne devlet ne para
    insanın emrinde dünya
    belki yüz yıl sonra
    olsun
    mutlaka bu böyle olacak ama

    12 Eylül 1957
    EMRE
    EMRE
    Admin


    Erkek
    Mesaj Sayısı : 432
    Yaş : 33
    Nerden : GEBZE
    Kayıt tarihi : 08/12/08

    Nazım Hikmet şiirleri - Sayfa 3 Empty Geri: Nazım Hikmet şiirleri

    Mesaj  EMRE Salı Ara. 09 2008, 12:48

    JAPON BALIKÇISI



    Denizde bir bulutun öldürdüğü
    Japon balıkçısı genç bir adamdı.
    Dostlarından dinledim bu türküyü
    Pasifik'te sapsarı bir akşamdı.

    Balık tuttuk yiyen ölür.
    Elimize değen ölür.
    Bu gemi bir kara tabut,
    lumbarından giren ölür.

    Balık tuttuk yiyen ölür,
    birden değil, ağır ağır,
    etleri çürür, dağılır.
    Balık tuttuk yiyen ölür.

    Elimize değen ölür.
    Tuzla, güneşle yıkanan
    bu vefalı, bu çalışkan
    elimize değen ölür.
    Birden değil, ağır ağır,
    etleri çürür, dağılır.
    Elimize değen ölür...

    Badem gözlüm, beni unut.
    Bu gemi bir kara tabut,
    lumbarından giren ölür.
    Üstümüzden geçti bulut.

    Badem gözlüm beni unut.
    Boynuma sarılma, gülüm,
    benden sana geçer ölüm.
    Badem gözlüm beni unut.

    Bu gemi bir kara tabut.
    Badem gözlüm beni unut.
    Çürük yumurtadan çürük,
    benden yapacağın çocuk.
    Bu gemi bir kara tabut.
    Bu deniz bir ölü deniz.
    İnsanlar ey, nerdesiniz?
    Nerdesiniz?

    1956
    EMRE
    EMRE
    Admin


    Erkek
    Mesaj Sayısı : 432
    Yaş : 33
    Nerden : GEBZE
    Kayıt tarihi : 08/12/08

    Nazım Hikmet şiirleri - Sayfa 3 Empty Geri: Nazım Hikmet şiirleri

    Mesaj  EMRE Salı Ara. 09 2008, 12:48

    KADINLARIMIZIN YÜZLERİ



    Meryem ana Tanrıyı doğurmadı
    Meryem ana Tanrının anası değil
    Meryem ana analardan bir ana
    Meryem ana bir oğlan doğurdu
    Âdemoğullarından bir oğlan
    Meryem ana bundan ötürü güzel bütün suretlerinde
    Meryem ananın oğlu bundan ötürü kendi oğlumuz gibi
    yakın bize

    Kadınlarımızın yüzü acılarımızın kitabıdır
    acılarımız, ayıplarımız ve döktüğümüz kan
    karasabanlar gibi çizer kadınların yüzünü.

    Ve sevinçlerimiz vurur gözlerine kadınların
    göllerde ışıyan seher vakıtları gibi.

    Hayallerimiz yüzlerindedir sevdiğimiz kadınların,
    görelim görmeyelim karşımızda dururlar
    gerçeğimize en yakın ve en uzak.


    1962
    EMRE
    EMRE
    Admin


    Erkek
    Mesaj Sayısı : 432
    Yaş : 33
    Nerden : GEBZE
    Kayıt tarihi : 08/12/08

    Nazım Hikmet şiirleri - Sayfa 3 Empty Geri: Nazım Hikmet şiirleri

    Mesaj  EMRE Salı Ara. 09 2008, 12:48

    KALBİM


    Göğsümde 15 yara var!.
    Saplandı göğsüme 15 kara saplı bıçak!..
    Kalbim yine çarpıyor,
    kalbim yine çarpacak!!!



    Göğsümde 15 yara var!
    Sarıldı 15 yarama
    kara kaygan yılanlar gibi karanlık sular!
    Karadeniz boğmak istiyor beni,
    boğmak istiyor beni,
    kanlı karanlık sular!!!

    Saplandı göğsüme 15 kara saplı bıçak.
    Kalbim yine çarpıyor,
    kalbim yine çarpacak!...



    Göğsümde 15 yara var!.
    Deldiler göğsümü 15 yerinden,
    sandılar ki vurmaz artık kalbim kederinden!
    Kalbim yine çarpıyor,
    kalbim yine çarpacak!!!

    Yandı 15 yaramdam 15 alev,
    kırıldı göğsümde 15 kara saplı bıçak..
    Kalbim
    kanlı bir bayrak gibi çarpıyor,
    ÇAR-PA-CAK!!


    1925
    EMRE
    EMRE
    Admin


    Erkek
    Mesaj Sayısı : 432
    Yaş : 33
    Nerden : GEBZE
    Kayıt tarihi : 08/12/08

    Nazım Hikmet şiirleri - Sayfa 3 Empty Geri: Nazım Hikmet şiirleri

    Mesaj  EMRE Salı Ara. 09 2008, 12:48

    KANTER İÇİNDE

    Yapıcılar türkü söylüyor
    Yapı türkü söyler gibi yapılmıyor ama.
    Bu iş biraz zor.
    Yapıcıların yüreği
    bayram yeri gibi cıvıl cıvıl
    ama yapı yeri bayram yeri değil.
    yapı yeri toz toprak.
    Çamur, kar.
    Yapı yerinde ayağın burkulur
    ellerin kanar.

    Yapı yerinde ne çay her zaman şekerli
    her zaman sıcak,
    ne ekmek her zaman pamuk gibi yumuşak
    ne herkes kahraman
    ne dostlar vefalı her zaman.
    Türkü söyler gibi yapılmıyor yapı
    bu iş biraz zor,
    zor ama
    yapı yükseliyor, yükseliyor.
    Saksılar konuldu pencerelere
    alt katlarında.
    İlk balkonlara güneş taşıyor kuşlar
    kanatlarında.
    Bir yürek çarpıntısı var her putrelinde
    her tuğlasında
    her kerpicinde.
    Yükseliyor, yükseliyor yapı
    kanter içinde.
    EMRE
    EMRE
    Admin


    Erkek
    Mesaj Sayısı : 432
    Yaş : 33
    Nerden : GEBZE
    Kayıt tarihi : 08/12/08

    Nazım Hikmet şiirleri - Sayfa 3 Empty Geri: Nazım Hikmet şiirleri

    Mesaj  EMRE Salı Ara. 09 2008, 12:49

    KARIMA MEKTUP

    Bir tanem!
    Son mektubunda:
    "Başım sızlıyor
    yüreğim sersem!"
    diyorsun.

    "Seni asarlarsa
    seni kaybedersem;"
    diyorsun;
    "yaşayamam!"

    Yaşarsın karıcığım,
    kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgârda;
    yaşarsın, kalbimin kızıl saçlı bacısı
    en fazla bir yıl sürer
    yirminci asırlarda
    ölüm acısı.

    Ölüm
    bir ipte sallanan bir ölü.
    Bu ölüme bir türlü
    razı olmuyor gönlüm.
    Fakat
    emin ol ki sevgili;
    zavallı bir çingenenin
    kıllı, siyah bir örümceğe benzeyen eli
    geçirecekse eğer
    ipi boğazıma,
    mavi gözlerimde korkuyu görmek için
    boşuna bakacaklar
    Nâzım'a!

    Ben,
    alaca karanlığında son sabahımın
    dostlarımı ve seni göreceğim,
    ve yalnız
    yarı kalmış bir şarkının acısını
    toprağa götüreceğim...

    Karım benim!
    İyi yürekli,
    altın renkli,
    gözleri baldan tatlı arım benim;
    ne diye yazdım sana
    istendiğini idamımın,
    daha dava ilk adımında
    ve bir şalgam gibi koparmıyorlar
    kellesini adamın.
    Haydi bunlara boş ver.
    Bunlar uzak bir ihtimal.
    Paran varsa eğer
    bana fanila bir don al,
    tuttu bacağımın siyatik ağrısı,
    Ve unutma ki
    daima iyi şeyler düşünmeli
    bir mahpusun karısı.
    EMRE
    EMRE
    Admin


    Erkek
    Mesaj Sayısı : 432
    Yaş : 33
    Nerden : GEBZE
    Kayıt tarihi : 08/12/08

    Nazım Hikmet şiirleri - Sayfa 3 Empty Geri: Nazım Hikmet şiirleri

    Mesaj  EMRE Salı Ara. 09 2008, 12:49

    KARLI KAYIN ORMANINDA


    Karlı kayın ormanında
    yürüyorum geceleyin.
    Efkârlıyım, efkârlıyım,
    elini ver, nerde elin?

    Ayışığı renginde kar,
    keçe çizmelerim ağır.
    İçimde çalınan ıslık
    beni nereye çağırır?

    Memleket mi, yıldızlar mı,
    gençliğim mi daha uzak?
    Kayınların arasında
    bir pencere, sarı, sıcak.

    Ben ordan geçerken biri :
    "Amca, dese, gir içeri."
    Girip yerden selâmlasam
    hane içindekileri.

    Eski takvim hesabıyle
    bu sabah başladı bahar.
    Geri geldi Memed'ime
    yolladığım oyuncaklar.

    Kurulmamış zembereği
    küskün duruyor kamyonet,
    yüzdüremedi leğende
    beyaz kotrasını Memet.

    Kar tertemiz, kar kabarık,
    yürüyorum yumuşacık.
    Dün gece on bir buçukta
    ölmüş Berut, tanışırdık.

    Bende boz bir halısı var
    bir de kitabı, imzalı.
    Elden ele geçer kitap,
    daha yüz yıl yaşar halı.

    Yedi tepeli şehrimde
    bıraktım gonca gülümü.
    Ne ölümden korkmak ayıp,
    ne de düşünmek ölümü.

    En acayip gücümüzdür,
    kahramanlıktır yaşamak :
    Öleceğimizi bilip
    öleceğimizi mutlak.

    Memleket mi, daha uzak,
    gençliğim mi, yıldızlar mı?
    Bayramoğlu, Bayramoğlu,
    ölümden öte köy var mı?

    Geceleyin, karlı kayın
    ormanında yürüyorum.
    Karanlıkta etrafımı
    gündüz gibi görüyorum.

    Şimdi şurdan saptım mıydı,
    şose, tirenyolu, ova.
    Yirmi beş kilometreden
    pırıl pırıldır Moskova...


    14 Mart 1956
    EMRE
    EMRE
    Admin


    Erkek
    Mesaj Sayısı : 432
    Yaş : 33
    Nerden : GEBZE
    Kayıt tarihi : 08/12/08

    Nazım Hikmet şiirleri - Sayfa 3 Empty Geri: Nazım Hikmet şiirleri

    Mesaj  EMRE Salı Ara. 09 2008, 12:49

    KEMAL TAHİR'E MEKTUP


    «Malatya» diyorum,
    senin çatık kaşlarından başka bir şey gelmiyor aklıma.
    Bursa'da kaplıcalar
    Amasya'da elma
    Diyarbakır'da karpuz ve akrep.
    fakat senin oranın,
    Malatya'nın
    nesi meşhurdur,
    yemişlerinden ve böceklerinden hangisi,
    suyu mu, havası mı?
    Düşün ki hapisanesi hakkında bile fikrim yok.
    Yalnız :
    bir oda,
    bir tek penceresi var :
    çok yüksek olan tavana yakın.
    Sen ordasın
    dar ve uzun bir kavanozda
    küçük bir balık gibi...
    Teşbihim hoşuna gitmeyebilir.
    Hele bu günlerde
    kendini kafeste arslana benzetiyorsundur.
    Haklısın Kemal Tahir,
    emin ol ben de öyle,
    muhakkak ki arslanız,
    şaka etmiyorum
    hattâ daha dehşetli bir şey :
    insanız...
    Hem de hangi tarihte, hangi sınıftan,
    malum...
    Lâkin demir kafesle kavanoz bahsinde iş değişmiyor,
    ikisi de bir,
    hele bu günlerde...
    — Bunu içerde rahat ve masun
    yatan bilir — ...

    Hele bu günlerde,
    Sarıyerli Emin Beyin fıkralarına gülmek,
    sevgili kitapların ve domatesin lezzeti,
    tahtakurularına rağmen uyku
    — günde üç tatlı kaşığı Adonille de olsa —
    ve Tahir'in oğlu Kemal
    hattâ mektup gelmesi senden
    ve hattâ ses duymak, dokunmak, görebilmek havanın ışığını,
    karıma olan aşkımdan başka
    nefsimin herhangi bir rahatlığını
    affedemiyorum...

    Fartı-hassasiyet?
    Değil.
    Döğüşememek,
    bir mavzer kurşunu kadar olsun
    bilfiil
    doğrudan doğruya...
    Ancak kavgada vurulan acı duymaz
    ve kavga edebilmek hürriyetidir
    en mühimi hürriyetlerin.
    İçerim yanıyor, Kemal,
    dışarım serin...

    Anlıyorsun ya,
    zaten ettiğim lâf
    bizim lâflarımızın herhangi biri :
    çok konuşulmuş,
    ve konuşulmakta olan...
    Şimdi kim bilir kaç yerde, kaç insan,
    dizlerinde âtıl ve çaresiz yatan ellerine küfredip acıyarak
    bu lâfları ediyor...

    Anlıyorsun ya,
    zarar yok,
    ben anlatacağım yine!...
    Elden hiçbir şey gelmediği zaman
    konuşup anlatmanın alçak tesellisi?

    Belki evet,
    belki hayır...
    Hayır öyle değil.
    Hangi teselli bırak be dinini seversen bırak...
    Bu, düpedüz,
    başın önde, olduğun yerde dolanarak
    kükremek, böğürüp bağırmak, Kemal...

    1941
    EMRE
    EMRE
    Admin


    Erkek
    Mesaj Sayısı : 432
    Yaş : 33
    Nerden : GEBZE
    Kayıt tarihi : 08/12/08

    Nazım Hikmet şiirleri - Sayfa 3 Empty Geri: Nazım Hikmet şiirleri

    Mesaj  EMRE Salı Ara. 09 2008, 12:49

    KEREM GİBİ


    Hava kurşun gibi ağır!!
    Bağır
    bağır
    bağır
    bağırıyorum.
    Koşun
    kurşun
    erit-
    -meğe
    çağırıyorum...

    O diyor ki bana:
    — Sen kendi sesinle kül olursun ey!
    Kerem
    gibi
    yana
    yana...

    «Deeeert
    çok,
    hemdert
    yok»
    Yürek-
    -lerin
    kulak-
    -ları
    sağır...
    Hava kurşun gibi ağır...

    Ben diyorum ki ona:
    — Kül olayım
    Kerem
    gibi
    yana
    yana.
    Ben yanmasam
    sen yanmasan
    biz yanmasak,
    nasıl
    çıkar
    karan-
    -lıklar
    aydın-
    -lığa..

    Hava toprak gibi gebe.
    Hava kurşun gibi ağır.
    Bağır
    bağır
    bağır
    bağırıyorum.
    Koşun
    kurşun
    erit-
    -meğe
    çağırıyorum.....


    Mayıs 1930
    EMRE
    EMRE
    Admin


    Erkek
    Mesaj Sayısı : 432
    Yaş : 33
    Nerden : GEBZE
    Kayıt tarihi : 08/12/08

    Nazım Hikmet şiirleri - Sayfa 3 Empty Geri: Nazım Hikmet şiirleri

    Mesaj  EMRE Salı Ara. 09 2008, 12:50

    KIRKINCI YILIMIZ



    Hepimiz kırk yıl önce doğduk,
    kırk yıl önce sabahleyin
    kırk yıl önce gün ışırken Bedreddin'in İznik Gölü'nde
    çamlı bellerinden birinde Köroğlu'nun
    ve Sibirya'dan, esirlikten dönen Bolşevik Osman
    pusuya düşürürken Urfa yolunda seher vakti Fıransızı.

    Hepimiz kırk yaşındayız
    yirmisine basanımız da
    altmışını geçenimiz de
    atılıp ölenimiz de İstanbul'da Müdüriyet penceresinden.

    Bu kırkıncı yılımızda
    ne bir ormanız
    ne şose boyunda tek tük kavak ağacı
    bir tarlayız tohumu saçılmış.

    Hepimiz kırkına bastık bu sabah
    hapiste yatanımız,
    işyerindekilerimiz, muhacirimiz.
    Hepimiz kırkına bastık bu sabah.
    Yoldaşlar yeni yeni yıllara!


    25 Eylül
    EMRE
    EMRE
    Admin


    Erkek
    Mesaj Sayısı : 432
    Yaş : 33
    Nerden : GEBZE
    Kayıt tarihi : 08/12/08

    Nazım Hikmet şiirleri - Sayfa 3 Empty Geri: Nazım Hikmet şiirleri

    Mesaj  EMRE Salı Ara. 09 2008, 12:50

    KIŞLIK SARAY



    Kışlık Saray'da Kerenski.
    Smolni'de Sovyetler ve Lenin,
    sokakta o n l a r .
    O n l a r biliyorlar ki, O :
    "- Dün erkendi, yarın geç.
    Vakit tamam bugün," dedi.
    O n l a r : "- Anladık, bildik," - dediler.
    Ve hiçbir zaman
    bildiklerini bu kadar müthiş ve mükemmel bilmediler...
    İşte : cepheden dönen süngüleri,
    kamyonları, mitralyözleriyle,
    hasretleri, ümitleri, mukaddes iştihaları,
    rüzgârda karın üstünde savrulan sözleriyle
    o n l a r yürüyorlar kışlık saraya...



    Putilovski Zavot'tan Bolşevik Kitof :
    "- Bugün büyük bir gündür, yoldaşlar, - diyor, - büyük bir gündür.
    Ve ihtar ederim ki çapul yapmak isteyenlere
    artık Kışlık Saray ve bütün Rusya işçinin ve köylünündür."
    Tesviyeci Topal Sergey :
    "- Hey gidi dünya, - diyor, - hey,
    ben 905'te on yaşımda geçtim bu yoldan :
    en önde iri, mazlum gözlü azize tasvirleri,
    yalnayak çocuklar, kocakarılar
    ve uzun saçlı papaz Gapon...
    Karşıda, kırmızı pencerede, bütün Rusların çarı
    sapsarı bakıyordu bize.
    Kadınlar ağlaşarak toprağa diz çöktüler.
    Ben kaldırmıştım ki elimi istavroz çıkarmak için
    birdenbire dörtnala Kazaklar geldi karşımıza.
    Kazaklar şahlanmış bir at ve simsiyah bir kalpaktılar.
    Biz çocuklar bağrışarak serçe kuşları gibi düştük.
    Bir at nalı ezdi benim dizkapağımı..."
    Ve Topal Sergey bacağını sürüyerek
    yürüyor o n l a r l a Kışlık Saray'a...
    Rüzgârdır
    kardır
    ve insanlardır hâkim olan manzaraya.



    Lehistan cephesinden gelen köylü İvan Petroviç'in gözleri
    karanlıkta kedi gözleri gibi görüyor :
    "- Ehhh, Matuşka, - diyor, -
    yeşil başlı ördek gibi toprağı attık çantaya..."



    Sütunların arkasından ateş açtı Kışlık Saray,
    ateş açtı yüzü güzel Yunkersler
    ve şişman orospular.
    Tesviyeci Topal Sergey :
    "- Hey gidi dünya, - dedi, - hey,
    Kerenski kalmış kimlere..."
    Ve topal bacağının üstünden
    düştü yere...
    Köylü İvan Petroviç,
    yağlı, semiz toprağı avucunun içinde görüp
    ve kırmızı sakalına tükürüp
    bir Ukrayna şarkısı gibi işletiyor mitralyözü...



    Gecenin ortasında kırmızı tuğladan Kışlık Saray
    ve limanda üç bacalı Avrora...



    Bolşevik Kitof haykırdı yoldaşlara :
    "- Yoldaşlar, - dedi, -
    tarih
    yani işçi ve köylü sınıfları,
    yani kızıl asker,
    yani, bir meşale yakıyoruz, - dedi, -
    hücuma kalkıyoruz, - dedi...



    Ve Neva nehrinde buzlar kızarırken
    o n l a r bir çocuk gibi iştihalı
    ve rüzgâr gibi cesur,
    Kışlık Saray'a girdiler.



    Demir, kömür ve şeker,
    ve kırmızı bakır,
    ve mensucat,
    ve sevda ve zülum ve hayat,
    ve bilcümle sanayi kollarının,
    ve küçük ve büyük ve Beyaz Rusya ve Kafkasya, Sibirya ve Türkistan,
    ve kederli Volga yollarının
    ve şehirlerin bahtı
    bir şafak vakti değişmiş oldu.



    Bir şafak vakti karanlığın kenarından
    karlı çizmelerini o n l a r
    mermer merdivenlere bastıkları zaman...
    EMRE
    EMRE
    Admin


    Erkek
    Mesaj Sayısı : 432
    Yaş : 33
    Nerden : GEBZE
    Kayıt tarihi : 08/12/08

    Nazım Hikmet şiirleri - Sayfa 3 Empty Geri: Nazım Hikmet şiirleri

    Mesaj  EMRE Salı Ara. 09 2008, 12:51

    KIZ ÇOCUĞU



    Kapıları çalan benim
    kapıları birer birer.
    Gözünüze görünemem
    göze görünmez ölüler.



    Hiroşima'da öleli
    oluyor bir on yıl kadar.
    Yedi yaşında bir kızım,
    büyümez ölü çocuklar.



    Saçlarım tutuştu önce,
    gözlerim yandı kavruldu.
    Bir avuç kül oluverdim,
    külüm havaya savruldu.



    Benim sizden kendim için
    hiçbir şey istediğim yok.
    Şeker bile yiyemez ki
    kâat gibi yanan çocuk.



    Çalıyorum kapınızı,
    teyze, amca, bir imza ver.
    Çocuklar öldürülmesin
    şeker de yiyebilsinler.

    1956
    EMRE
    EMRE
    Admin


    Erkek
    Mesaj Sayısı : 432
    Yaş : 33
    Nerden : GEBZE
    Kayıt tarihi : 08/12/08

    Nazım Hikmet şiirleri - Sayfa 3 Empty Geri: Nazım Hikmet şiirleri

    Mesaj  EMRE Salı Ara. 09 2008, 12:51

    LODOS


    Başlangıç

    Kim bilir kaç milyon ton ağırlığında
    ummanda çalkalanmakta su.
    En yalnız dalganın üzerinde
    boş bir konserve kutusu...


    1

    Bir aydır ki hapisane geceleri böyledir :
    kızgın dişi kediler
    — apışları ıslak
    tüyleri diken diken
    enselerinde diş yerleri —
    bazan kuş
    bazan insan sesi çıkarıp
    dolaşıyorlar
    gebe kalana kadar.

    Mevsim bahara yakın.
    Hava lodos.
    Nasıl şiddetli
    nasıl sıcak esiyor...

    Biz altı yüz adet
    kadınsız erkeğiz.
    Alınmış elimizden
    doğurtmak imkânımız.
    En müthiş kudretim yasak bana :
    yeni bir hayat aşılamak,
    bereketli bir rahimde yenmek ölümü,
    yaratmak seninle beraber :
    sevgilim, yasak bana etine dokunmak senin...

    Mevsim bahara yakın.
    Fırtına.
    Lodos.
    Nasıl şiddetli
    nasıl sıcak esiyor...

    Bir yerlerde bir cam kırıldı yine
    — bu gece bu üçüncüsü —.
    Hangi boş koğuşun kapısı açık kalmış,
    küüüt, küt,
    nasıl çarpıyor...


    2

    Tepedelen cephesinde bir ceset,
    örtülüyor altında karların,
    ve başından uçan miğferi
    yuvarlanıyor önünde rüzgârın...


    3

    Fabrikanın avlusunda
    elektrik ışığı,
    ucunda ince bir telin
    sallanıyor iki yana.
    Bir kadın.
    Boynu çıplak,
    uzun saçlarıyla etekleri uçarak
    atölyenin kapısında...

    Rüzgâr vurdu putrellere.
    Atölyenin saçağından
    büyük bir buz parçası düştü yere...


    4

    Ovaya dörtnala yaylılar iniyor :
    çıngıraklar hamutlarında beygirlerin.
    Ve iki yanda çırpınan muşambalarıyla
    koşuyorlar gece yarısı denize doğru...


    5

    İnce uzun kılçıklardan ibaret kalan kavak ağaçları
    aydınlıktılar
    mehtâbolmadığı halde.
    Ve kalın
    ve dallı budaklı kestaneler kımıldanıyor
    — iki yana sallanıyor değil
    ağır ağır yer değiştiriyorlar âdeta —
    gidiyordu göz alabildiğine
    yıldızların ışığında
    yapraksız ahşap kalabalığı...
    Buna rağmen bu lodos,
    bu uğultu.
    Buna rağmen havada
    dişi bir ten kokusu
    ve yüklü bir yumurtalığın sıcaklığı...
    Dağlarda kar çözülüyor.
    Yürüyor usareler
    yapraksız dalların ucuna doğru.
    Gebe.
    Gebelik.
    Mevsim bahara yakın
    ve doğumun
    — korkunç
    güzel
    ve sıcaktır —
    günü doldu dolacak...

    23 Ocak 1941
    EMRE
    EMRE
    Admin


    Erkek
    Mesaj Sayısı : 432
    Yaş : 33
    Nerden : GEBZE
    Kayıt tarihi : 08/12/08

    Nazım Hikmet şiirleri - Sayfa 3 Empty Geri: Nazım Hikmet şiirleri

    Mesaj  EMRE Salı Ara. 09 2008, 12:52

    MAVİ GÖZLÜ DEV, MİNNACIK KADIN VE HANIMELLERİ


    O mavi gözlü bir devdi.
    Minnacık bir kadın sevdi.
    Kadının hayali minnacık bir evdi,
    bahçesinde ebruliii
    hanımeli
    açan bir ev.

    Bir dev gibi seviyordu dev.
    Ve elleri öyle büyük işler için
    hazırlanmıştı ki devin,
    yapamazdı yapısını,
    çalamazdı kapısını
    bahçesinde ebruliiii
    hanımeli
    açan evin.

    O mavi gözlü bir devdi.
    Minnacık bir kadın sevdi.
    Mini minnacıktı kadın.
    Rahata acıktı kadın
    yoruldu devin büyük yolunda.
    Ve elveda! deyip mavi gözlü deve,
    girdi zengin bir cücenin kolunda
    bahçesinde ebruliiii
    hanımeli
    açan eve.

    Şimdi anlıyor ki mavi gözlü dev,
    dev gibi sevgilere mezar bile olamaz:
    bahçesinde ebruliiiii
    hanımeli
    açan ev..
    EMRE
    EMRE
    Admin


    Erkek
    Mesaj Sayısı : 432
    Yaş : 33
    Nerden : GEBZE
    Kayıt tarihi : 08/12/08

    Nazım Hikmet şiirleri - Sayfa 3 Empty Geri: Nazım Hikmet şiirleri

    Mesaj  EMRE Salı Ara. 09 2008, 12:52

    MEMLEKETİMDEN İNSAN MANZARALARI (BİRİNCİ BÖLÜM)


    Haydarpaşa garında
    1941 baharında
    saat on beş.
    Merdivenlerin üstünde güneş
    yorgunluk ve telâş
    Bir adam
    merdivenlerde duruyor
    bir şeyler düşünerek.
    Zayıf.
    Korkak.
    Burnu sivri ve uzun
    yanaklarının üstü çopur.
    Merdivenlerdeki adam
    -Galip Usta-
    tuhaf şeyler düşünmekle
    meşhurdur:
    "Kâat helvası yesem her gün" diye düşündü
    5 yaşında.
    "Mektebe gitsem" diye düşündü
    10 yaşında.
    "Babamın bıçakçı dükkânından
    Akşam ezanından önce çıksam" diye düşündü
    11 yaşında.
    "Sarı iskarpinlerim olsa
    kızlar bana baksalar" diye düşündü
    15 yaşında.
    "Babam neden kapattı dükkânını?"
    Ve fabrika benzemiyor babamın dükkânına"
    diye düşündü
    16 yaşında.
    "Gündeliğim artar mı?" diye düşündü
    20 yaşında.
    "Babam ellisinde öldü,
    ben de böyle tez mi öleceğim?"
    diye düşündü
    21 yaşındayken.
    "İşsiz kalırsam" diye düşündü
    22 yaşında.
    "İşsiz kalırsam" diye düşündü
    23 yaşında.
    "İşsiz kalırsam" diye düşündü
    24 yaşında.
    Ve zaman zaman işsiz kalarak
    "İşsiz kalırsam" diye düşündü
    50 yaşına kadar.
    51 yaşında "İhtiyarladım" dedi,
    "babamdan bir yıl fazla yaşadım."
    Şimdi 52 yaşındadır.
    İşsizdir.
    Şimdi merdivenlerde durup
    kaptırmış kafasını
    düşüncelerin en tuhafına:
    "Kaç yaşında öleceğim?
    Ölürken üzerimde yorganım olacak mı?"
    diye düşünüyor.
    Burnu sivri ve uzun.
    Yanaklarının üstü çopur.

    Denizde balık kokusuyla
    Döşemelerde tahtakurularıyla gelir
    Haydarpaşa garında bahar
    Sepetler ve heybeler
    merdivenlerden inip
    merdivenlerden çıkıp
    merdivenlerde duruyorlar.
    ...............................................
    1902 - 1963
    EMRE
    EMRE
    Admin


    Erkek
    Mesaj Sayısı : 432
    Yaş : 33
    Nerden : GEBZE
    Kayıt tarihi : 08/12/08

    Nazım Hikmet şiirleri - Sayfa 3 Empty Geri: Nazım Hikmet şiirleri

    Mesaj  EMRE Salı Ara. 09 2008, 12:52

    MEMLEKETİMDEN İNSAN MANZARALARI (İKİNCİ BÖLÜM)


    I

    Atlantiğin dibinde upuzun yatıyorum, efendim,
    Atlantiğin dibinde
    dirseğime dayanmış.
    Bakıyorum yukarıya:
    bir denizaltı gemisi görüyorum,
    yukarıda, çok yukarıda, başımın üzerinde,
    yüzüyor elli metre derinde,
    balık gibi, efendim,
    zırhının ve suyun içinde balık gibi kapalı ve ketum.
    Orası camgöbeği aydınlık.
    Orda, efendim,
    orda yeşil, yeşil,
    orda ışıl ışıl,
    orda yıldız yıldız yanıyor milyonlarla mum.
    Orda, ey demir çarıklı ruhum,
    orda tepişmeden çiftleşmeler, çığlıksız doğum,
    orda dünyamızın ilk kımıldanan eti,
    orda bir hamam tasının mahrem şehveti,
    mahrem şehveti efendim,
    gümüş kuşlu bir hamam tasının
    ve koynuna ilk girdiğim kadının kızıl saçları.
    Orda rengarenk otları, köksüz ağaçları
    kıvıl kıvıl mahlukları deniz dünyasının,
    orda hayat, tuz, iyot,
    orda başlangıcımız, Hacıbaba,
    orda başlangıcımız
    ve orda hain, çelik ve sinsi
    bir denizaltı gemisi.
    400 metroya kadar sızıyor ışık.
    Sonra alabildiğine derin
    alabildiğine derin karanlık.
    Yanlız ara sıra
    acayip balıklar geçiyor karanlığın içinde
    ışık saçarak.
    Sonra onlar da yok.
    Artık dibe kadar inen
    kat kat kalın sular kati ve mutlak
    ve en dipte ben.
    Ben, upuzun yatıyorum, Hacıbaba,
    upuzun yatıyorum dibinde Atlantiğin
    dirseğime dayanmış,
    bakıyorum yukarlara.
    Avrupa Amerika' dan Atlantiğin yüzünde ayrıdır
    dibinde değil.
    Gazgemileri gidiyor yukarda, çok yukarda, birbiri peşi sıra.
    Omurgalarının altını görüyorum,
    omurgalarının altını.
    Dönüyor keyifili keyifli pervaneleri.
    Dümenleri ne tuhaf suyun içinde
    İnsanın tutup tutup kıvırası geliyor.
    Köpekbalıkları geçti gemilerin altından,
    karınlarını gördüm
    ağızları da orda.
    Gemiler şaşırdılar birdenbire,
    herhalde köpekbalıklarından değil.
    Denizaltı gemisi bir torpil attı, efendim
    bir torpil.
    Gemilerin dümenlerine baktım:
    telaşlı ve korkaktılar.
    Gemilerin omurgalarında imdat arar gibi bir hal vardı,
    gemiler bir bıçak darbesinden en yumuşak yerini
    karnını saklamak isteyen insanlara benziyorlardı.
    Denizaltılar birden üç oldular, derken, altı, yedi, sekiz.
    Gazgemileri düşmana ateş açarak
    insanlarını ve yüklerini suya döküp saçarak
    batmaya başladılar.
    Mazot, gaz, benzin,
    tutuştu yüzü denizin.
    Bir alev deryasıdır şimdi yukarda akan,
    yağlı ve yapışkan
    bir alev deryası efendim.
    Kıpkızıl, gömgök, kapkara,
    arzın ilk teşekkülü hengamesinden bir manzara.
    Ve denizin yüzüne yakın suyun içi allak bullak.
    Köpürüp, dağılıp parçalanmalar.
    Yukardan dibe doğru inen gazgemisine bak.
    Gece uykuda gezenler gibi bir hali var:
    lunatik.
    Geçti kargaşalığı,
    girdi deniz dünyasının cennetine.
    Fakat durmadan iniyor.
    Kayboldu ıslak karanlıkta.
    Artık baskıya dayanamaz, parçalanır.
    ve direği, efendim, bacası yahut
    nerdeyse yanıma düşer.
    Yukarda insanla dolu denizin içi.
    Bir tortu gibi dibe çöküyorlar
    tortu gibi çöküyorlar, Hacıbaba.
    Baş aşağı, baş yukarı,
    uzanıp kısalıyor, bir şeyler aranıyor kolları bacakları.
    Ve hiçbir yere, hiçbir şeye tutunamadan
    onlarda iniyorlar dibe doğru.
    Birden bire bir denizaltı düştü yanıbaşıma.
    Parçalanmış bir tabut gibi açıldı köprüüstü kaportası
    ve Münihli Hans Müller dışarı çıkıverdi.
    39 ilkbaharında denizaltıcı olmadan önce
    Münihli Hans Müller
    Hitler hücum kıtası altıncı tabur
    birinci bölük
    dördüncü mangada sağdan üçüncü neferdi.


    Münihli Hans Müller
    üç şey severdi:
    1-Altın köpüklü arpa suyu
    2-Şarki Prusya patatesi gibi dolgun ve beyaz etli Anna.
    3-Kırmızı lahana.


    Münihli Hans Müller için
    vazife üçtü:
    1-Çakan bir şimşek
    gibi mafevke selam vermek.
    2-Yemin etmek tabancanın üzerine.
    3-Günde asgari üç çıfıt çevirip
    sövmek silsilelerine.


    Münihli Hans Müller'in
    kafasında, yüreğinde, dilinde üç korku vardı:
    1-Der Führer.
    2-Der Führer.
    3.Der Führer.


    Münihli Hans Müller
    sevgisi, vazifesi ve korkusuyla
    39 ilkbaharına kadar
    bahtiyar
    yaşıyordu.
    Ve Vagneryen bir operada do sesi gibi heybetli
    Şarki Prusya patatesi gibi dolgun ve beyaz etli
    Anna'nın
    tereyağı ve yumurta krizinden şikayet etmesine
    şaşıyordu.
    Diyordu ki ona:
    -Bir düşün Anna,
    yepyeni bir manevra kayışı takacağım,
    pırıl pırıl çizmeler giyeceğim ben.
    Sen beyaz ve uzun entari giyeceksin,
    balmumundan çiçekler takacaksın başına.
    Tepemizde çatılmış kılıçların altından geçeceğiz.
    Ve mutlak
    hepsi erkek 12 çocuğumuz olacak.
    Bir düşün Anna,
    tereyağı, yumurta yiyeceğiz diye
    top, tüfek yapmazsak eğer
    yarın 12 oğlumuz nasıl muharebe eder?

    Münihlinin 12 oğlu muharebe edemediler
    çünkü doğamadılar,
    çünkü henüz, efendim, Anna'yla zifaf vaki olmadan önce
    bizzat harbe girdi Hans Müller.
    Ve şimdi 41 sonbaharı sonlarında
    dibinde Atlantiğin
    benim karşımda durmaktadır.
    Seyrek sarı saçları ıslak,
    kırmızı sivri burnunda esef,
    ve ince dudaklarının kıyılarında keder.
    Yanı başımda durduğu halde
    yüzüme çok uzaklardan bakıyor,
    İnsanın yüzüne nasıl bakarsa ölüler.
    Ben biliyoum ki, o bir daha görmeyecek Anna'yı,
    ve artık bir daha arpa suyu içip
    yiyemeyecek kırmızı lahanayı.
    Ben bütün bunları biliyorum, efendim,
    ama o bütün bunları bilmiyor.
    Gözü bir parça yaşlı,
    silmiyor.
    Cebinde parası var,
    çoğalıp eksilmiyor.
    Ve işin tuhafı
    artık ne kimseyi öldürebilir
    ne de kendisi ölebilir bir daha.
    Şimdi şişecek birazdan,
    yükselecek yukarıya,
    sular sallayacak onu
    ve balıklar yiyecek sivri burnunu.

    Ben
    Hans Müller'e bakıp, Hacıbaba, bunları düşünürken
    yanımızda peyda oluverdi
    Liverpul Limanından Harri Tomson.
    Gazgemilerinden birinde serdümendi.
    Kaşları ve kirpikleri yanmıştı.
    Gözleri sımsıkı kapalıydı.
    Şişman ve matruştu.
    Bir karısı vardı Tomson'un:
    tavan süpürgesi gibi bir kadın,
    tavan süpürgesi gibi, efendim, zayıf, uzun, titiz, temiz
    ve tavan süpürgesi gibi münasebetsiz.
    Bir oğlu vardı Tomson'un:
    altı yaşında bir oğlan, Hacıbaba,
    tombul mu tombul, pembe beyaz, sarı papa mı sarı papa.
    Tuttum Tomson'un elinden.
    Açmadı gözlerini.
    "-Vefat ettiniz" dedim.
    "-Evet " dedi, "İngiliz imparatorluğu ve hürriyeti için:
    Canım isterse, harp içinde bile Çörçil'e sövmek hürriyeti
    ve canım istemese de aç kalmak hürriyeti uğruna.
    Fakat değişecek hürriyette bu son bahis,
    harpten sonra artık işsiz ve aç kalacak değiliz.
    Planı hazırlıyor Lordlarımızdan biri.
    Adalet: ihtilalsiz.
    Ben İngiliz İmparatorluğu'nu dağıtmaya gelmedim, dedi Çörçil.
    Ben de ihtilal çıkarmaya gelmedim:
    buna Kenterburi başpiskoposu
    bizim tredünyonun reisi
    ve karım razı değil.
    Ay bek yur pardın.
    İşte bu kadar,
    nokta, son."
    Sustu Tomson.
    Ve ağzını açmadı bir daha.
    İngilizler fazla konuşmayı sevmezler,
    hele hümoru seven ölü İngilizler.

    Tomson' la Müller'i yanyana yatırdım.
    Şiştiler yan yana,
    yan yana yükseldiler yukarı doğru.
    Balıklar Tomson'u afiyetle yediler,
    fakat dokunmadılar ötekisine,
    Hans'ın etiyle zehirlenmekten korktular anlaşılan.
    Hayvan deyip geçme, Hacıbaba,
    sen de hayvansın ama
    akıllı bir hayvan...


    1902 - 1963
    EMRE
    EMRE
    Admin


    Erkek
    Mesaj Sayısı : 432
    Yaş : 33
    Nerden : GEBZE
    Kayıt tarihi : 08/12/08

    Nazım Hikmet şiirleri - Sayfa 3 Empty Geri: Nazım Hikmet şiirleri

    Mesaj  EMRE Salı Ara. 09 2008, 12:52

    MERHABA ÇOCUKLAR


    Nâzım, ne mutlu sana
    cân ü gönülden,
    ferah ve emin,
    «Merhaba,» diyebildin.

    Sene 940.
    Aylardan temmuz.
    Ayın ilk perşembesi günlerden.
    Saat : 9.

    Mektuplarınıza böyle mufassal tarih atın.
    Öyle bir dünyada yaşıyoruz
    ki en kalın kitaptan çok yazısı var :
    ayın, günün ve saatın.

    Merhaba, çocuklar.

    Bir geniş
    bir büyük «Merhaba» demek,
    sonra bitirmeden sözümü
    yüzünüze bakıp gülerek
    — kurnaz ve bahtiyar —
    kırpmak gözümü...

    Biz ne mükemmel dostlarız ki
    kelimesiz ve yazısız
    anlaşırız...

    Merhaba, çocuklar,
    merhaba cümleten...
    EMRE
    EMRE
    Admin


    Erkek
    Mesaj Sayısı : 432
    Yaş : 33
    Nerden : GEBZE
    Kayıt tarihi : 08/12/08

    Nazım Hikmet şiirleri - Sayfa 3 Empty Geri: Nazım Hikmet şiirleri

    Mesaj  EMRE Salı Ara. 09 2008, 12:52

    MOR MENEKŞE, AÇ DOSTLAR VE ALTIN GÖZLÜ ÇOCUK

    Abe şair,
    bizim de bir çift sözümüz var
    «aşka dair.»
    O meretten biz de çakarız
    biraz..

    Deli çığlıklar atıp avaz avaz
    burnumun dibinden gelip geçti yaz
    sarı
    tahta vagonları
    ter, tütün ve ot kokan
    bir tren gibi.
    Halbuki ben
    istiyordum ki gelsin o
    kırmızı bakır bakracında bana
    sıcak süt getiren gibi...
    Fakat neylersin,
    yaz böyle gelmedi,
    yaz böyle gelmiyor,
    böyle gelmiyor, hay anasını... şey!..

    EEEEEEEEEY...
    kızım, annem, karım, kardeşim
    sen
    başında güneşler esen
    altın gözlü çocuk,
    altın gözlü çocuğum benim;
    deli çığlıklar atıp avaz avaz
    burnumun dibinden gelip geçti de yaz,
    ben, bir demet mor menekşe olsun
    getiremedim
    sana!
    Ne haltedek,
    dostların karnı açtı
    kıydık menekşe parasına!


    1930
    EMRE
    EMRE
    Admin


    Erkek
    Mesaj Sayısı : 432
    Yaş : 33
    Nerden : GEBZE
    Kayıt tarihi : 08/12/08

    Nazım Hikmet şiirleri - Sayfa 3 Empty Geri: Nazım Hikmet şiirleri

    Mesaj  EMRE Salı Ara. 09 2008, 12:53

    MUKADDES KARIN



    Sen ey kırmızı gözlü ana,
    Sen ey kahredip yaratan,
    Sen ey köprü altlarında sularlayan yana
    yatan.


    Sen ey yangınlı meydanların sesi..
    Sen ey şiirlerin şiiri, bestelerin bestesi..
    Sen ey kardeşim
    sen ey kahrolası
    sen ey darağaçlık.


    Sen ey
    her şey,
    sen ey AÇLIK!!!
    Çıplak ayaklarına alnımı koyar
    andederim ki,
    derim ki:


    DÖĞÜŞECEĞİM,
    benim, bizim, onun, onların değil
    SENİN mukaddes karnın doyana kadar...

    1929

      Forum Saati Çarş. Kas. 27 2024, 10:09